Su gibi akan bir kitapla beraberiz bu hafta! Herkese merhabalar ! Geçen hafta sizlere çok severek okuduğum bir kitaptan bahsetmiştim. Bu hafta paylaşacağım kitabı da bir o kadar sevdim. Sharı Lapena isimli yazarın İstenmeyen Konuk kitabı. Yazarı hiç tanımıyordum, yalnızca kitabın kapağının ve konusunun dikkatimi çektiğini söyleyebilirim. Diğer polisiye ve gerilim kitaplarından da farklı olarak kısa bir olay örgüsü var. 240 sayfalık bir kitap aslında İstenmeyen Konuk.
Girizgahı kısa tutup karakterlerimizi tanıtayım sizlere. Gwen ve Riley isimli iki gazeteci kadının birlikte şehirden uzak bir otele çıkmasını anlatan satırlar bizi karşılıyor. Soğuk, karlı bir kış günü arabaları arızalanıyor. Onları aynı otele gitmekte olan çift, Lauren ve Ian, yolda buluyor ve hep beraber otele gidiyorlar. Lauren ilk baştan itibaren Riley’da var olan tedirginlikten ve etrafa attığı ürkütücü bakışlardan rahatsız oluyor. Ian ise oldukça konuşkan ve girişken biridir. Oteldeki bir diğer konuğumuz da David Paley. New York’ta yaşayan meşhur bir savunma avukatı. Ancak onun tanınmasını sağlayan tek özelliği mesleğindeki başarısı değildir. David’in eşi bir gün evinde ölü bulunur. Şiddet içeren, maktülün belinin ve kolunun kırıldığı, arkadan bıçaklamanın yer aldığı bir ölümdür. Dışarıdan bakınca bir tutku ölümü… O sıralarda evliliklerinin iyi gitmemesi ve David’in polisi eşini bulduktan bir saat sonra araması ise onu baş şüpheli hale getirir. Ancak yeterli delil bulunamadığı için David’in masum olduğu düşünülür. Her karakterin bir sırrı olduğunu sayfalar elimizde aktıkça okuyoruz. Ancak kitabın başından beri bildiğimiz tek sır bu. Bu nedenle Riley arkadaşı Gwen ile David’in yakınlaşmasından hiç hoşlanmaz. Gwen Riley’i toparlamaya çalışırken Riley da geçmişteki Gwen’in sırlarını bilen tek kişidir. Otele tek başına gelen bir diğer karakterimiz ise Candice’dir. Candice bir zamanlar gazeteci olan ancak şu an da bir kitap yazmaya çalışan bir kadındır. Kardeşleri tarafından annesinin bakımı üstüne yıkılmıştır. Otele ise kendisiyle baş başa kalmak ve kitabı üzerine çalışmak için gelmiştir.
Otelde iki çift daha vardır. Bu çiftlerden ilki evliliklerini kurtarabileceği sanan bir kadın olan Beverly ve çoktan başkasına aşık olmuş olan kocası Henry’dir. İkinci çiftimiz ise çok zengin bir ailenin oğlu olan Matheww ve dünyalar güzeli sevgilisi Dana.
İşte bu güzel kadının ölümüyle başlıyor her şey. Lauren ilk gecenin sabahında lobiye inerken Dana’nın merdivenlerin sonunda kıpırtısız yattığını görüyor. Lauren’in çığlığı ile herkes oraya gelir. Başta merdivenlerden kaydığı sanılsa da David Dana’nın başının arkasına aldığı bir darbe ile öldürüldüğünden şüphelenir. Yollar karla kaplanmış ve şehirle tüm ulaşım kesilmiştir. Elektriklerin de kesik olması nedeniyle polise ulaşım imkanı kalmamıştır. Hatta bu sebeplerden otel personeli de otele gelememiştir. Konuklarımıza yalnızca otelin sahibi James ve oğlu Bradley hizmet etmektedir. Herkesin kaza olduğunu düşündüğü bu ölüm, yazar Candice’nin odasında fuları ile boğulması ile cinayet haline gelir. Otelde konuklar dışında bri mi vardır yoksa konuklardan biri mi katildir?
Bir otelde hapsolduklarının farkındadırlar ve durum git gide korkutucu bir hal alır. Hep beraber lobide kalarak güvenliklerini sağlamaya çalışırlar. Ancak çoktan şüphe tohumları ekilmiştir. Çıkan tartışmalarla her birinin bir sırrı olduğunu okuyoruz. Oldukça sıradan bir hayatı olan kimsenin bile çok köklü sırlara sahip olabileceği gerçeği satırlardan çıkıp bizlere ulaşıyor. Herkes eteğindeki taşları döküyor diyebiliriz. Tüm bunlardan sonra Mathew nişanslısını öldüreni bulmak için odaları dolaşmaya gider. Karanlıkta ateşlediği silah Riley’ın paniğe kapılarak otelden çıkmasına neden olur. Çünkü Riley Afganistan’da esir alınmış bir gazetecidir. Tüm tedirginliği de bundan kaynaklanmaktadır. Karlı, soğuk ve karanlık gecede herkes onu aramaya çıkar. Ancak geri dönüşte Bradley’in cesedini yol üzerinde bulurlar. Kafasına vurularak öldürülmüştür.
Korku içinde Riley’i bulamadan otele dönerler. Hep bir arada lobide otururken konuklarımızın her biri artık birbirlerini cinayetle suçlamaya başlar. Uyuyakaldıkları gecenin sabahında Henry’nin ölü bedeni ile uyanırlar. Herkes şok içindedir. Belirtmeliyim ki çok az ipucu veriliyor biz okurlara. Her konuk bizler için eşit derecede katil potansiyelinde. Kitaba dair iki eleştirimden biri budur. Belki sırlarla bağlantılı daha minik ipucular serpiştirilebilirdi satırların arasına.
Elektriklerin gelmesi ile polis aranır ve polisin gelmesiyle sorgular başlar. Kitap boyunca oldukça sıradan olan biridir katil. Bu gerçeği okuduğumuzda suratımıza çarpıyor; Katiller her zaman anormal insanlar değildir. Günlük hayata karışan, herkes tarafından olumlu karşılanan kişiler de katil olabilir mi sizce? Katillerin içindeki öldürme içgüdüsü zor durumda olan veya tetiklenen herkesin içinde bulunur mu? Katil, tüm cinayetleri zihninden geçirirken tek bir cümle ile bir cinayet soru işaretinde bırakılıyor. ‘’Henry’i ben öldürmedim!’’ Henry’nin katili kimdi? Bu soruda muallakta bırakılıyor. Kitabın ikinci bir kitabı var mı veya bu konu okurun tamamlamasına mı bırakıldı bilemiyorum.
Yazarın dili hakkında oldukça sade olduğunu söyleyebilirim. Olaylar bizleri sıkmadan anlatılıyor. Ancak detayların çok az olduğunu başta da söylemiştim. Detaylar ancak polis sorgusunda okurun zihninde oturuyor bence. Cinayetle bağlantı kurabilenlerle yorumlarda buluşalım!